18 Nisan 2016 Pazartesi

Namazı Türkçe kılsak olur mu ? diyen mübareklere


Evet Mübarekler. Uzun uğraşlar sonucunda yazacak bir konu buldum kendime sonunda... Sosyal ağlarda özellikle twitterda az kelimeyle çok şey ifade etme durumu bende bir hastalığamı sebep oldu nedir bilmiyorum. Bilgisayar başında değilken dünya kadar yazacak konu aklıma gelirken bilgisayar başına geçtiğim anda hepsi uçup gidiyor. Neyse fazla gevezelik etmeden konumuza geçelim.
İlk başta bazı sorular soralım kendimize ve sonrasınd cevapları muhabbet eder tarzda birlikte arayalım.
- Namaz ibadetinin maksadı nedir ?
- Arapça dilinin diğer dillere bir üstünlüğü var mıdır ?
- Her Müslüman kendi dilinde ibadet yapsa olur mu ?
- Namazda sadece Arapça okumak mı gereklidir ?
- Her müslüman farklı dilde ibadet etse ne olur ?

Kısaca konu başlıklarımız bu şekilde olsun ve sırasıyla yanıt aramaya başlayalım.


 - Namaz ibadetinin maksadı nedir ?
Başlangıç aşamasında hangi dilde ibadet yapmamız gerektiğinden ziyade bu ibadeti ne maksatla yaptığımıza odaklanmak daha doğru olur diye düşünüyorum. Dünya üzerindeki tüm Müslümanların haberdar olduğu, bir kısmının yaptığı bir kısmının yapmadığı bir ibadet namaz. Ve acıdır ki yine dünya üzerindeki pekçok müslüman bu ibadeti Allah için yaptığını zannetmekte ve yine aynı çoğunluk bu ibadeti ortak bir dil kabul ettikleri arapça ile ifa etmekte. Arapça bilenler yahut arap olanlar için bu kısımda bir sıkıntı yok. Çünkü kendi dili olduğu için yahut bu dili bildiği için kıldığı namazda Allaha nasıl niyazda bulunduğundan, ne söylediğinden haberdar bu kesim. Fakat Kuran açısından baktığımızda Namaz ibadetinin kulun kendi menfaatine olduğu, kulun Rabbine yükselmesi anlamına geldiği ve kulu günlük hayatın keşmekeşinden,sıkıntı ve stresinden kurtardığı için dahası bu muhteşem buluşmada şayet bilinçli ve idraki yerinde bir şekilde hazır bulunursa Rabbiyle,yaratıcısıyla iletişime geçtiği için Allah'ın emri gereği yerine getirilen bu ibadetin aslında kulun kendi menfaati için olduğu ve kendisi için olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü Alemleri yaratan Rabbimizin bizim ne secdemize ihtiyacı vardır, ne rükuya eğilmemize. Acizliğimizin farkına varmamız için, dünyaya dalıp gitmememiz için ve bir hesabın olduğunu kavramamız için bu ibadete bizim ihtiyacımız vardır.

- Arapça dilinin diğer dillere bir üstünlüğü var mıdır ?
Bu soruya kısa ve net bir cevap vermemiz gerekirse cevabımız elbette hayır olacaktır. Burada hayır dediğimiz husus Allah nezdinde Arap dilinin diğer dillere göre üstün sayılmaması bağlamındadır. Elbette dünya üzerinde kullanılan dillerin birbirlerine göre farklı şekilde üstünlükleri mevcuttur. Kimisi daha fazla kelimeye sahipken kimisi daha az, kimisi daha kapsamlı anlatım tekniklerine müsaitken kimisi bu konuda sınırlı, kimisi daha kolay bir şekilde öğrenilirken kimisi daha zor öğrenilmektedir. Fakat tüm bu saydığımız ve daha da sayabileceğimiz kıstaslar insanların diller ile olan ilişkileriyle alakalıdır. Bizim odaklanmamız gereken asıl mesele Kuranın niçin arapça olduğudur.Temiz bir akılla bu sorunun yanıtını arayan insan geriye kalan konularıda kısa sürede kendiliğinden çözecektir. Gelenkçi kafanın Arapça üstün bir dildir, belgatı muhteşemdir vb. gibi dili kutsama çabalarının ne kadar yersiz olduğunu anlamak için basit bir örnek verelim. Şayet Kuranın ve Peygamberin ilk muhatapları İngilizler, japonlar,almanlar olsaydı fakat Kuran yine Allah katından arapça olarak indirilmiş olsaydı bu görüşteki kişilerin savunduğu durum son derece tutarlı ve kabul edilir olacaktı. Öyle ya bir Peygamber gönderiliyor. Gönderildiği toplumda arapça bilen yok, konuşulan dil japonca fakat Allah Arapça bir Kuran indiriyor. Durum bu şekilde olsaydı o zaman tam manasıyla yine haklı olmasalarda elle tutulur bir kanıt ortaya koyabileceklerdi. Bakınız demek ki Arapça diğer dillere göre üstün bir dil o sebeple uyarıldığı toplum hiç bu dili bilmesede Rabbimiz yinede arapça indirmiş, vardır bunda bir hikmet diyebileceklerdi. Ne yazık ki durum böyle değil. Kuranın ilk muhatapları Araplardı ve konuştukları dilde haliyle arapçaydı. Onları uyarmak için seçilmiş Peygamberimiz araptı, O'nunda konuştuğu dil arapçaydı. Böylelikle hem tebliğde bulunan, hemde tebliğe muhatap olan anlaşabildiler. anlam karmaşası yaşamadılar, tercümana ihtiyaç duymadılar. Dilerseniz kuranda Arapça ile ilgili ifadelere de bir gözatalım ve konuyu daha net bir biçimde anlamaya çalışalım.


اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِیًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
12.2 - Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki, aklınızı kullanarak belki onu kavrayıp özümlersiniz.
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِیًّا وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَاءَهُمْ بَعْدَ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِىٍّ وَلَا وَاقٍ
13.37 - Biz bu (ilahi kelamı) işte böyle Arap dilinde, bir hüküm ve hikmet (kaynağı) olarak indirdik. Ve gerçek şu ki, eğer sana (vahyi) bilgi geldikten sonra kalkıp insanların gelgeç isteklerine uyarsan, (bil ki) Allah'a karşı ne bir koruyucu ne de bir yardımcı bulabilirsin!  

 وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ لِسَانُ الَّذٖى يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِىٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِیٌّ مُبٖينٌ
16.103 - Hiç kuşkusuz onların, "Ona (bütün) bunları mutlaka bir insan öğretiyor!" dediklerini pekala biliyoruz. Oysa, onların karalamak amacıyla ima ettikleri kimsenin dili bütünüyle yabancı bir dil olduğu halde, bu mesaj (hem kendisi) açık olan, (hem de gerçeğin özünü) apaçık gösteren Arapça bir söylemdir. 

وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰنًا عَرَبِیًّا وَصَرَّفْنَا فٖيهِ مِنَ الْوَعٖيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا
20.113 - İşte böylece bu (vahyi mesajı) Biz sana Arap diliyle (ifade edilmiş) bir hitabe olarak indirdik; ve onda her türden uyarıyı apaçık dile getirdik ki, insanlar Bize karşı sorumluluk bilinci taşısınlar; yahut bu (kitap) onlarda yepyeni bir bilinç uyanıklığı meydana getirsin.

بِلِسَانٍ عَرَبِیٍّ مُبٖينٍ
26.195 - (ve çevrendekileri) apaçık Arap diliyle (uyarasın). 

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَمٖين فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهٖ مُؤْمِنٖينَ
26.198/199 - Onu Arap olmayan birine indirseydik, ve bu yabancı onu (kendi diliyle) onlara okusaydı, onlar yine inanacak değillerdi.

كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰنًا عَرَبِیًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
41.3 - bir ilahi kelam ki, (taşıdığı) mesajlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip insanlar için Arapça bir hitabe olarak apaçık beyan edilmiştir;
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰنًا اَعْجَمِیًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ ءَاَعْجَمِیٌّ وَعَرَبِىٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ وَالَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ فٖى اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى اُولٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعٖيدٍ
41.44 - Eğer bu (ilahi kelamın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, "Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?" diyeceklerdi. De ki: "Bu (ilahi kelam,) iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı (Kuran) onlara kapalı, anlaşılmaz gelir. Onlar çok uzaklardan seslenilen (insanlar gibi)ler."
وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ قُرْاٰنًا عَرَبِیًّا لِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فٖيهِ فَرٖيقٌ فِى الْجَنَّةِ وَفَرٖيقٌ فِى السَّعٖيرِ
42.7 - (Sana sadece Bizim mesajımız emanet edilmiştir:) işte Biz sana Arap dilinde bir hitabe gönderdik ki, bütün kentlerin atasını ve çevresinde oturanları uyarabilesin; yani, (varlığı) her türlü şüphenin üstünde olan Toplanma Günü'ne karşı (onları) uyarasın. (O Gün) bazısı cennete girecek, bazısı da yakıcı ateşe.
 اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْاٰنًا عَرَبِیًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
 43.3 - Onu, düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık.
وَمِنْ قَبْلِهٖ كِتَابُ مُوسٰى اِمَامًا وَرَحْمَةً وَهٰذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِیًّا لِيُنْذِرَ الَّذٖينَ ظَلَمُوا وَبُشْرٰى لِلْمُحْسِنٖينَ
46.12 - Ama bundan önce de, bir rehber ve (Allah'ın) rahmet(inin bir işareti) olarak Musa'nın kitabı vardı; ve bu (Kuran), zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara bir müjdeli haber (getirmek) için (Tevrat'taki) hakikati tasdik etmek üzere Arap dilinde indirilmiş ilahi bir kelamdır.

 Uyanıklık edip cevap yetiştirmek için ayetleri görmezden gelmeyin gelenekçiler. Lütfen okuyun ve üzerinde düşünün bu ayetlerin. Kuranda Arapça kelimesinin içinde geçtiği ayetlerin tamamı burada ve hiçbirisinde Arapçanın diğer dillere bir üstünlüğünden bahsedilmiyor. Bilakis üst kısımda da belirttiğimiz üzere muhataplarının arap olması hasebiyle arapça indirildiğinden, açık olduğundan, anlamaları için kolaylaştırılıp kendi dillerinde bir Peygamberle desteklenerek indirildiğinden bahsediyor ayetler. Özetle yıllardır hatta asırlardır şişirdikleri balon bu malesef. Bu balonu bilinçli olarak şişiriyorlar çünkü kendilerini takip eden mukallitlerini bilinçsizce namaz kıldırmaya, kendilerine kul köle etmeye devam etmek istiyorlar. Arapçaya herkes vakıf olamaz, herkes öğrenemez hele mesele Kuran ise zaten arapça olması ve ağır bir grameri olması, kelime zenginliği sebebiyle onu kimse anlayamaz mantığına vuruyorlar işi. İşte bu yolda onların en verimli ekmek kapısı. Siz anlayamazsınız gelin bize tabi olun, biz anlatalım.

 - Her Müslüman kendi dilinde ibadet yapsa olur mu ?
Bu soruya cevabımızda hiç süphesiz olur şeklinde olacaktır.  Zaten yazının buraya kadar olan kısmını temiz bir akıl ve iyi niyetle, Allahın ayetleri üzerine düşünerek okuyan kimse geriye kalan soruları da kendisi cevaplayacaktır ya neyse biz devam edelim.
Bu sorunun cevabı sadece olur şeklinde değildir. Bilakis her Müslümanın kendi dilinde ibadet etmesi Kurani açıdan bakıldığında bir zorunluluktur. Çünkü Allah Kuran boyunca namazı emretmiş sadece tek bir ayette namaza yaklaşılmamasını emretmiştir.

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا اِلَّا عَابِرٖى سَبٖيلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُوا وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا
4.43 - Siz ey imana ermiş olanlar! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar (bekleyin); ve boy abdestini gerektiren bir durumda (iken de) yıkanıncaya kadar seyahatte olmanız (ve yıkanma imkanından yoksun bulunmanız) hali dışında- (namaza kalkışmayın). Ama eğer hasta iseniz veya seyahatteyseniz yahut tabii ihtiyacınızı yeni gidermişseniz veya bir kadın ile birlikte olmuşsanız ve hiç su bulamıyorsanız, o zaman temiz toprağı alın, (onunla) yüzünüzü ve ellerinizi hafifçe ovun. Bilin ki Allah, gerçekten günahları temizleyendir, çok affedicidir.

Görüldüğü üzere Rabbimiz kitabımızda sürekli olarak ve ısrarla namazı emrederken namaza ne şekilde ve hangi durumlarda yaklaşamayacağımızı da bizlere bildirmiştir. Elbette ayetin ilk kısmında Sarhoşken ifadesine atıfla farklı yorumlar yapılsa da ayeti iki yönlü olarak değerlendirmemiz icab eder. Sarhoşken ne dediğimizi bilinceye kadar/ Sarhoş değilken yine ne dediğimizi bilinceye kadar. Çünkü ayette vurgu yapılan asıl husus namazda iken ne söylediğini bilme hususundadır. Öyle ya ne dediğinin farkında olmayan bir insanın insani bir ilişkisinden söz edilemezse Rabbinin huzuruna bu şekilde çıkması da kabul edilemez. Bu ayetten yola çıktığımızda bir Müslümanın Namazda ne söylediğini bilmesi gerektiği ifadesinin açık bir emir olduğunu gayet rahat bir şekilde görebiliriz.  (Ayetten yola çıkarak hayızlı olan kadının namaz kılması gerektiğini de belirtmek istiyorum, ayrı bir yazının konusu bu ayet ama yeri gelmişken dile getireyim istedim.)
 Böylesine basit bir konunun asırlardır dile getirilmemesi, getirildiği vakit hemen örtbas edilmesi ve bu konudaki fikirlere yaşam hakkı tanınmaması ise en hafif tanımıyla ironidir. İslam aleminin nasıl bir akıl tutulması yaşadığını görmek içinde güzel bir örnektir.
Özetle Rabbimiz huzuruna çıktığımız vakit bilinçli bir şekilde çıkmamızı ve ne söylediğimizi bilmemizi bize emretmektedir.
- Eeee bugün dünya kadar insan hiç anlamadığı halde arapça kılıyor namazını, onların namazı ne olacak o zaman ? diye çıkışan ve çıkışacak tipler var. Bunu onlara sormak lazım. bilmedikleri bir dilde niçin ibadet ettiklerini ? Allah'ın huzuruna anlamını dahi bilmedikleri ve doğru düzgün okuyamadıkları ayetlerle çıkmanın ne demek olduğunu bizzat kendilerine sormak lazım. Yaptıkları bu ameller ne olur peki ? Ben bilmem Allah bilir. Fakat herkesin basitçe anlayacağı şekliyle Allahın ayette ne emrettiği ortadadır. Bilinçli, ne söylediğini, söylediğinin ne anlama geldiğini bilen bir Müslümanın namazından bahsediyor.

- Namazda sadece Arapça okumak mı gereklidir ?
Gelenekçi kafanın bir diğer iddiası Namazda İnsan kelamı/ yahut Dünya kelamı konuşulmaz öyle ise Arapça dışında başka bir dilde kılınamaz şeklindedir. Halbuki allahın böyle bir emri ve tavsiyesi yoktur. aksine üstte verdiğimiz ayette tam tersini bizlere emreder Rabbimiz.
Bu sıkıntılı kafanın İnsan kelamı ve Dünya kelamı ifadesi ise rivayetlerden kaynaklanmaktadır. Halbuki sahih olsun, olmasın bu rivayeti bile akl-ı selim olarak okuyan kişi bahsedilen durumun dünyevi işlerin konuşulması olduğunu gayet rahatlıkla anlayabilir. Arapça da insanların kullandığı bir dildir ve insan kelamıdır. Arapça Allah'ın konuştuğu dil değildir, Allah yarattıklarının hepsinin dilini bilen dahası onları farklı dil ve ümmetlere ayıran Rabbimizdir. Daha önce insanlığı uyarmak için gönderilmiş olan kitaplarda farklı dildeki toplumlara gelmiş ve yine Sünnetullah gereği Rabbimiz her toplmu kendi içinden ve kendi toplumunun dilini konuşan Elçilerle uyarmıştı.

- Her müslüman farklı dilde ibadet etse ne olur ?
Bu konuda gelenekçi kafanın görüşü zaten malumdur. Fakat son dönem alimlerinden sayılacak ve Ehl-i Kuran yahut gelenekçi bir kafaya sahip olmayan akl-ı selim sayabileceğimiz kişilerde (gerek türkiye gerek Dünya çapında tanınmış yabancı alimler) olaya bağnazca bir tutumla yaklaşmaktadır. İbadetin ortak bir dili olması gerektiğinden, birlik ve beraberlik açısından öneminden bahsetmekte bununda sadece ortak ibadet dili olarak Arapça kullanılmasıyla sağlanabileceğinden bahsetmekteler. Ne hikmetse kendilerine Ehl-i Kuran diyenler bile bu konuda ayetlere yer vermeyen bir savunma üslubu belirlemekte. Kuranın bu konudaki tavrı açık ve net iken meallerde hata olacağından, farklı meallerin farklı gruplarca benimsenmesiyle çatışmaya sebep olabileceğinden bahsetmekteler. Özetle meallerde hata olabilir, arapçanın tam ifade biçimini tam olarak karşılamadığını dolayısıyla böyle hatalara sebep vermektense hiç anlamadığı bir dilde ibadet yapmanın daha mantıklı olduğunu savunmaktalar. Tam bir komedi, tam bir akıl tutulması.

-Sen meallere baktığında hepsinde farklı çeviriler var, bu sebeple hata yaparsın, yanlış bir anlam okursun kendi dilinde ibadet edersen !
- Eee ne yapayım o zaman ?
- Hiç anlamasanda, namazda okuduğun ayetlerin, surelerin ne manaya geldiğini bilmesende Arapça oku ! 

Son söz olarak bu yazımı sabırla sonuna kadar okuyan herkese teşekkür ediyorum. Mühim olan benimle aynı şekilde düşünmeniz yahut düşünmemeniz değil. Ben kendi inandığım ve savunduğum değerleri yazıyorum sonuç itibariyle. Fakat asırlardır takınılan bu tutumun islam alemini getirdiği sonuç ortada. Ne maksatla namaz kıldığından bihaber, namazda ne okuduğundan bihaber toplumların bugünkü hali ortada. bilinçsizce yapılan ibadetlerin bizi getirdiği sonuçta ortada. Sizlerde kendiniz değerlendirin ve düşünün bu konuyu.
Share:

0 yorum:

Yorum Gönder