22 Nisan 2016 Cuma

Halkın rızası mı, Hakk'ın rızası mı ?




Tebliğ kelime anlamı olarak  bildirme, duyurma, haber verme gibi manalara gelir. Kurana baktığımız vakit Tarih boyunca Allah'ın yarattığı kullarını gerek Elçiler ve Kitaplar göndererek hakikate davet ettiğini görürüz. Peki Tebliğ sadece Allahın kendilerine bu misyonu verdiği Rasuller için geçerli bir görev midir ? Hayır. Her iman eden aynı zamanda Tebliğle yükümlüdür. Çünkü Rabbimiz Kuranda İyiliği emretmeyi, kötülükten sakındırmayı emretmektedir. Allaha iman eden her bir kul aynı zamanda bu ağır yükümlüğünün altına da imzasını atmış olur. Buraya kadar geçen ifadelerde Tebliğ'in genel sınırlarını çizmeye çalıştım özetle. Yani İman eden herkes teblğ yapmakla sorumludur.
Gelin şimdi toplum bazında bu konuya bakalım birde. Toplum nazarında asırlardır süregelen bir islam algısı, dine bakış açısı öyle bir yerleşmiştir ki zamanla insanlar kendilerinin de bu konuda sorumlu olduğunu unutup birilerine uyma yolunu tercih etmişlerdir. Çünkü böylesi daha kolay ve sorumluluk gerektirmeyen, kafa ağrıtmayan bir durumdur. Allah Tebliğde bulunmayı bizzat kendsine emretmişken her birey bu sorumuluğu Alim, Hoca, İmam, Müftü gördüğü kişilere, Ülkemizde olduu gibi Diyanet gibi dini anlamda hiç uygun olmayan kurumlara bu görevi ihale etmişlerdir. Bu algı asırlar süren süreçte öylesine etkin işlemiştir ki artık Rabbimizin kesin bir şekilde yasak etmesine rağmen Dinde bir ruhbanlık sınıfı oluşmuş geriye kalan büyük halk yığınları ise reaya durumuna düşmüştür. Kuranın tabiriyle Raina (bizi koyun güder gibi güt) demeyin Unzurna ( biz gözet,uyar) deyin emri unutulmuş insanlar kendilerini güdecek çobanlar aramaya çoktan girişmiştir. Dahası günümüze baktığımızda bu iş öylesine ironik bir hal almıştır ki her bir sürü kendisini güden ayrı bir çobanın peşinden gitmektedir. Bu çobanların kimisi canlı, kimisi ise ölüdür fakat ölü oldukları halde halen o kalabalık bu çobanlarca güdülmeye devam etmektedir. Netice itibariyle günümüzde karşımıza çıkan bu durum köklü bir geçmişe sahiptir fakat İslam diniyle bağdaşan bir yanı yoktur. İslamda kula kulluk yoktur yalnızca Allah'a kul olmak vardır.

Tebliğ konusuna anlamaya yetecek kadar örnek verdikten sonra yazımızın asıl konusu olan Tebliğin amacı üzerine odaklanacağız. Blogumu takip edenler bilirler ki nefret etsemde halen Diyanet İşlerinde çalışan bir görevliyim ve bu yazının konusu da beni dahil ettikleri bir hizmet içi eğitim kursunda yaşanan muhabbetten hasıl oldu. Ülkemizde bugün yerleşmiş olan ne kadar uydurma rivayet,hurafe ve bid'at varsa bunların büyük çoğunluğu görevi ve misyonu toplumu dini konularda aydınlatmak olan Diyanetce ortaya konmuş ve an itibariyle de bu hurafeler varlığını ve etkisini yine bu kurumun gayretleriyle sürdürmektedir. Ölülere Kuran okuma, Mevlid okuma, Hatim indirme, Iskat-ı Salat denilen devir işlemiyle ölen kiinin namaz ve oruç borçlarının para ile ödenmesi, ölen kiinin ardından gecesi, yedisi, kırkı ve elli ikisi adıyla düzenlenen uyduruk Kuran okuma geceleri, Şirk dolu ilahiler, Hatim duası adı altında İslamla bağdaşmayan Şefaat isteme, hürmetine dua etme, ruhlara sevap bağışlama ve şu anda aklıma gelmeyen daha nice bid'atlar, hurafeler, uydurmalar bu kurumun bünyesinde çalışan imamlar, müezzinler, vaizler, müftüler, Kuran Kursu öğreticileri eliyle topluma pazarlanmaya devam etmektedir.
Bizzat bu kurumun içinde aktif olarak görev yapan biri olarak ve yine babası da bu kurumdan emekli bir insan olarak karşımızda çok vahim bir tablonun olduğunu söylesem abartı olmaz. İşin belkide en acı, en ironik tarafı ise üstte saydığım ve Din görevlisi olarak anılan bu sınıflarda görev yapan şahısların neredeyse tamamı bu saydığım konuların bid'at olduğunun, hurafe olduğunun açıkça farkındadır.  Gidip kendilerine sorsanız Hocam bu yapılan işlerin dinimizde bir yeri var mıdır ? diye alacağınız cevap hep standarttır.
- elbette dinimizde bunlar yoktur. Fakat bid'atı hasene, bid'atı seyyie diye ayırmıştır alimlerimiz. Bunlar Bid'atı hasenedir, yapılmasında bi kötülük yoktur asdafsdsdsds  vs. vs.
Hep aynı teraneleri duyarsınız. Ve yine acıdır ki bunca insan (an itibariyle Diyanette 120 bin üzerinde Din görevlisi olduğu beyan ediliyor) verdikleri bu cevap üzerinde tek bir dakika dahi düşünmezler.
-Yahu arkadaş madem dinimizde böyle bir şey yok biz bunu niye yapıyoruz ?
- Bunlar kötü değil iyi ameller diyoruz ama bugüne kadar hangi iyliğini gördük ?
- Madem bu yapılan işler güzel niye toplum her geçen gün biraz daha bozuluyor ve fesada uğruyor. Cinayet, Taciz, Tecavüz, Zina, Gasp, hırsızlık, Uyuşturucu kullanımı, niye azalacağı yerde hzla tırmanıyor. Dün bir sözlük sitesinde açılan konuda 2002 yılından bu yana ülkemizde Fuhuş oranının %790 oranında arttığı anlatılıyordu. Ne derece doğru, ne derece yanlış orasını blemem fakat aklı başında her insan bugün bu saydığım konuların hepsinde muazzam artışlar olduğunun, toplumun nasıl hızla ahlaksızlığa sürüklendiğinin farkındadır. Yok efendim bunlar abartı, alakası yok diyebilen varsa halen hiç kusura bakmasın bunu söyleyen kişide Şerefsizin önde gidenidir.
- Madem bu yaptığımız işler iyi o halde bizim için iyi olanı Rabbimiz bize niye bildirmedi ?
- Madem Peygamberimiz Üsve-i Hasene yani bizler için en güzel örnek o halde niye PEygamberimiz yapmadı bu yaptığımız işleri ?
Üstteki bu soruları aklı başında bir insan kendisine sorup üzerinde azıcık kafa yorsa nasıl bir yanlışın içinde olduğunu fark eder ve hemen tövbe eder. Fakat hep diyoruz ya tek sorunumuz düşünmemek...
Hizmet içi eğitim kursunda ders veren hocamız aynen şu cümley kurdu :
- Arkadaşlar elbette bizde biliyoruz bu MEvlidiydi, Ölüye Kuran okunmasıydı bunların dinimizde yeri olmadığını ama ne yapbiliriz. Toplum böyle alışmış, böyle istiyor. Yine anlat, vaazını yap sen sana kimse bi şey diyemez. Fakat insanlarında gönlünü hoş tutmak lazım değil mi ? Biraz sohbet yap, Mevlidden bir bahir oku, bi ilahi patlat ordakilerinde gölü olsun. Sen gidip Kuran okuyup arkasından da vaaz edersen kendini kabul ettiremezsin. Ben bunca masraf yaptım, emek verdim bunun içinmiydi ? der adam. Boşa gitti bunca emeğim der. Öyle değil mi ? Toplumunda gönlünü hoş tutmak lazım arkadaşlar.
İşte kafa yapısı bu. Bakış açısı bu. Ve malesef bu kafa yapısında olan kitle diyanetin %95 lik bir diliminden daha fazlasını işgal ediyor.din İşleri yüksek Kurulundan tutun, İl, İlçe Müftülerine, Vaizlere ve imamlara kadar her kademede karşınıza çıkan her görevliden alacağınız cevap aşağı yukarı bu şekilde olacaktır. Nerden biliyorsun ? diyen varsa buyursun sorsun...
Şu notuda yazmadan geçmeyeyim. Peki orada bunlar konuşulunca sen cevap vermedin mi ? diye merak edenler olabilir. Cevap vermedim. Zira içinde bulunduğum topluluğu, kafa yapısını gayet iyi biliyorum. Cevap verip vermemen arasında bir farkın doğmayacağı kişiler bunlar. İnkarında direnen, en az benim kadar her konudan haberdar olan insanlar. Fakat hakikati inkara şartlanmış bu kimselerin iflah olacağıyla ilgli zerre umudum olmadığı için ses etmedim. Bilmem belki hatalıyım ama böyle düşünüyorum.
Özetle Diyanetin Tebliğ Metodu bu şekilde. Toplumun Gelenek ve göreneklerine ses çıkarmayan, İslamla bağdaşmasa dahi Toplumun genel kabulüne ılımlı bir yol izleyip karşıt görüş bildirmeyen bir yapısı var. Güya topluma kendilerini kabul ettirmenin yolunun bu şekilde olduğunu düşünüyorlar.
Savunmaları hep aynı : Toplum tatışma istemiyor, çatışma istemiyor, kafa karışıklığı istemiyor. Bizim vazifemiz insanların kafasını karıştırmak değil onlara din anlatmak diyorlar. Peki hangi din bu ? Suya sabuna dokunmayanlar dini mi ? Belki kaba kaçacak ama ete et, göte göt demedikten sonra sen hangi hakikati anlatacaksın insanlara ?
Tarih boyunca İslam tek dindir. Allah'ın dininin adıdır İslam. Ve İslam toplumların karşısına ne zaman çıksa hep bir karışıklık vuku bulmuş, tepki çekmiş, geleneklere, örf ve adete kurban edilmeye çalışılmıştır. İşte bu yüzdendir ki Allah'ın gönderdiği elçiler vahşice katledilmiştir. İşte bu yüzden İman edenler her türlü işkenceye maruz kalmıştır. İşte bu yüzden Allah'ın elçilerine Sapık, Fitne, Deli, Yalancı gibi ithamlar yapılmıştır. Çünkü o elçiler bugün Diyanetin Tebliğ Metodu olarak benimsediği yöntemi uygulamamıştır. Toplumun nabzına göre şerbet vermek yerine Hakikati anlatmayı şiar edinmişlerdir. Toplum bizi bu söylemlerle kabul etmez o halde ılımlı davranalaım dememişler Hakikati en üst perdeden haykırmışlardır.
Ey Diyanet Camiası !
Şayet senin bu tebliğ metodun doğru olsa idi Peygamberler aynen bu metodu uygulardı hiç şüphen olmasın. Hakikati tüm çıplaklığıyla haykırıp öldürülmek yerine o inkarcı toplumla bir olup ilahiler, kasideler söylerlerdi. Yunus Peygambere iman eden hiç kimse olmayınca kahredip orayı terketmek yerine bir Mevlid-i Şerifte o uydurup o okurdu topluma gönüllerini kazanmak için. Peygamberimiz 3 yıl süren ambargoya maruz kalmak yerine o Müşriklerle aynı sofraya oturur, Putları adına kestikleri kurbanlardan yer, karnını doyurur, kendisine gelen vahyide anlamadıkları bir dilde okuyup okuyup geçmişlerinin ruhlarına bağışlardı. Naatlar okurdu. Hicret edip o çok sevdiği Mekkeden ayrılmak zorunda kalmazdı. Ne etliye dokunurdu, ne sütlüye. Karşısına böylesine azgın bir toplumu almak yerine onların gönlünü hoş tutmaya çalşırdı. Fakat tüm bunları yapmadı değil mi ?
Yapamazdı çünkü Allah böyle bir Teblğ istememişti O'ndan. Şayet böyle yapsaydı kendisine verilen vazifeye ihanet etmiş olurdu. Böyle yapsaydı meclislerin en güzel köşesine otururdu ve Mekkenin seçkinlerinden biri olurdu belki ama Allah nezdinde hiçbir itibarı kalmazdı. Çünkü Allah Tebliğ için Halkın Rızasını değil kendi rızasını şart koşmuştu.
Gayemiz Allah'ı razı etmek olmalıdır. Gayemiz Allah'ın istediği gibi bir tebliğ yolu izlemek olmalıdır. Bugün Halkı memnun etmek için uğraşanlar, Halkın Rızası için emek verenler güya Allah Rızası için bunları yaptıklarını söylüyorlar. Allahın razı olmadığı bir yöntemle Allah'ı razı etmeye çalışmak...
İtiraf edemesenizde Dünyalık makam ve mevkiler, övgüler, iltifatlar sizi cezbediyor. Mevlid, İlahi, Hatim üçgeninde cebinizi doldurmak sizi mest ediyor. Tezgahınızın bozulmasından endişe ediyorsunuz insanları kaybetmekten değil.Hadi doğruyu söyleyin o insanların ahiretleri hiç umurunuzda değil öyle değil mi ? Öyle ya kendi ahiretini ve vereceği hesabı önemsemeyen başkasını niçin düşünsün ?
Share:

0 yorum:

Yorum Gönder