8 Mayıs 2016 Pazar

Ölmüş kişinin kırkını bekleme hurafesi


İmamlığa başladığım ilk yılımdı. Batı KAradeniz bölgesinde ücra bir dağ köyü. Burada dini bir yaşayış söz konusu değil. Dini yaşayıştan kastettiğim Allah'ın indirdiği din bağlamında değil. zira Din konusunda İmamlar dahil kimsenin pek birşey bildiği yok. İnsanlar tarafından uydurulmuş dinden bahsediyorum. Gelenek ve atalar dini, örf-adet dininden. Öyle bir bölge ki; uydurdukları dini dahi yaşamayı kabullenmemişler. Sadece işlerine geldikleri gibi yaşıyorlar dini anlamda.
Çocukluğumdan beri ölüden acayip korkarım. Bunun sebebini de başka bir yazıda anlatacağım. Bu denli ölüden korkan biri olarak seçtiğim mesleğe bak. Herneyse...
Göreve başladığım günden itibaren sürekli Rabbime yalvardım.
"Allah'ım ne olur ben buradayken, bu görevdeyken erkek bi cenaze olmasın ve benim önüme getirmesinler. Biliyorum sen eceli geleni geciktirmezsin Rabbim lakin benim duamı kabul et ve burada böyle bir cenaze olsa dahi bana nasip etme."
Şükürler olsun burada göreve başladıktan sonra tam 4 yıl boyunca tek bir erkek cenazesine rast gelmedim. 1 tane erkek öldü o öldüğünde de ben memleketteydim. Rabbime duamı kabul buyurduğu için ne kadar şükretsem azdır.


İyide kardeşim kadınların kabahati ne ? Niye sadece erkekler ölmesin diye dua ediyorsun ? Çünkü kadınların cenazesiyle benim bir işim yok, yıkaması, kefenlemesi gibi işleri hep bayanlar hallediyor. Bana sadece cenaze namazını kıldırmak ve defin işlemleri esnasındaki görevler düşüyor. Onlar haddinden fazla sorun zaten ama o da başka bir yazının konusu inşallah.
İlk kısımda belirttiğim gibi görevimin ilk yılı herşey güllük gülistanlık giderken bir sabah aniden kapım cemaat tarafından yıkıldı. Evde zil yok gelen kapıyı tıklatıyor fakat bu kez tıklatmadılar adeta yıktılar. Alacak ister gibi, öldürmeye gelmiş gibi, kan davası için gelmiş gibi...
Apar topar kapıya kotum doğru düzgün cümle dahi kuramayan bi Kemal amca var onunla oğlu gelmişler. Dediler Cenazemiz var. O anda beynimden kaynar sular boşandı işte. Dedim ayvayı yedik şimdi. Cenaze yıkamayı, kefenlemeyi zaten bilmediğim gibi birde ölüden tırsıyorum. Gel şimdi sen bu durumu bu kaput kafalara anlat anlatabilirsen.
- Allah rahmet eylesin. Kim vefat etti ?
- Bizim akraba Hasibe ablan...
Sanki bana cennet müjdelendi bayan ismini duyunca. İçimden derin bir oooh çektim ve rahatladım. Ölen biriyle ilgili duygularımı ifade etmiyorum özellikle belirteyim sadece kendi açımdan olaya bakışımı ifade ediyorum. Sadece insan değil bir canlının ölümü beni oldukça etkiler o ayrı mesele.Daha fazla detaya girmeden asıl meseleye doğru yol alalım...
Sala verilecek verdik, Cenaze evinin önünde tüm köylü toplandı hocam bi Kuran okusan dendi okuduk,ölümle-yaşamla ilgili bir sohbet yaptık, öğle namazı için camiye döneceğiz. Cenaze tabut içinde önümüzde duruyor. Kadınlar bir yanda toplaşmış ağlaşıyor, erkeklerle ben birlikteyim :
-Namaz vakti geldi sayılır, haydi camiye doğru gidelim yavaştan
- Hocam Hasibe ablayı milletle bi vedalaştır dedi köyün önde gelenlerinden biri...
Öyle zaman dilimleri vardır ki; İnsanın aklından saniyeler içinde yığınla şey gelir geçer. Benim içinde bu cenaze merasiminde durum aynı.Öylesine bıçak sırtı bir durum ki herkesin acısı haddinden fazla, herkes patlamaya hazır bomba. Yanlış bi şey söylesen, yanlış anlaşılacak bi şey söylesen vay haline...
Bu cümleyi duyunca kafamda milyon tane farklı senaryo ve cevap
- Ulan Hasibe ablamı kalmış vedalaşacak ? O zaten ölmüş ve gitmiş,neyin vedalaşması bu ? Ne istiyorlar acaba ? Vedalaştır derken ne demek istiyor bunlar vs. vs.
Tamamen yabancı bir kültür içinde bulundğum için ömrümde ilk defa duyduğum bu cümle epey şaşırttı beni. Ne diyeyim, nasıl diyeyim Allah'ım ?
- Hadi Hasibe ablaya bay bay deyin !
- Hasibe Abla bak gidiyoruz var mı diyeceğin bi şey son olarak ?
- Bakın götürüyoruz Hasibe ablayı diyeceği olan varsa desin !
Ne bileyim nasıl olacak bu iş şimdi ???
Tabi tüm bunlar aklımdan bir iki saniye içinde gelip geçiyor.
Döndüm ahmet abiye bunca beyin fırtınasının ardından :
- Vedalaştır derken ? (Aklımca ipucu arıyorum, bi gedik açsam gerisi çorap söküğü gibi gelecek, Cahil yaftası da yemek var işin ucundao açıdan yani )
- Hoca bizim buralarda ev halkıyla, gomşularıyla vedalaştırırlar ölen kimsayı
- Haaa bizim oralarda helalleştirme diyoruz biz onun gibi bi şey o zaman
- Hah aynen öyle helalleştir yani
- Anladım tamam
Neyse aklıma gelen,kendi kattığım bi şeylerle iyi kötü bi helalleştirme yaptık artık ne işe yarayacaksa...
Hemen ardından Ahmet abi bana döndü ve cenaze yakınlarının ve çevremizdeki 10-15 kişinin duyacağı şekilde :
- Şmdi hocam bu cenazenin 40'nı bekleyeceksin değil mi ?
(Hoppalaa ! ulan arkadaş ne acayip adetleri,icatları var bu adamların, buyur burdan yak !)
- 40 'nı beklemek derken Ahmet abi ? Ben geldiğimden beri sizlere ölen kişiye Kuran okunmayacağını, Gecesi, 7'si, 40'ı, 52'si gibi şeylerin dinimizde olmadığını, bunların tamamen uydurma olduğunu dahası hoş karşılanmadığını anlatmıyor muyum ? Hem 40 beklemek nedir bunu ilk defa sizden duyuyorum ?
- Tamam hoca ben zaten biliyon senin böyle dediğini amma buda bizim adetimiz. Olmazsa olmaz. 40 beklemek demek sen her gün bir tane Yasin okuyacan ve ölen kişiye sevabını bağışlayacan. Bu 40 gün sürecek. Haftada bir gün bu Yasini gelip ölünün evinde okuyacan. 40 günün sonunda ölünün yakınları da sana belli bir miktar para verecek.
- Bak ahmet abi. Sizler benim bu konudaki görüşümü, duruşumu ve tavrımı az çok öğrendiniz. Biliyorsunuz beni
-Tamam Hoca biliyoruz amma
- aması yok Ahmet abim. Ben dinde olmayan bir şeyi burada yapamam. Kaldı ki bu yapılan iş benim inancıma aykırı. Ölen kişiye Kuran okunmaz, Sevap bağışlanmaz,Sevap bağışlanabilecek bi şey değil. Herkes çabasının karşılığını alır. Kaldı ki Kuran okuduğum için para almayı ben Rabbime, Yüce kitabıma, Peygamberime ve nihai olarak kendime hakaret sayarım. Kuran okumak için para almak ne demektir ? Şayet uygun bi şey olsa ben bunu okurdum ve para almazdım ama ben size bunun dinen uygun olmadığını ve Rabbimizin de hoş karşılamayacağını anlatmaya çalşıyorum.
(Tabi ben bunları söylerken ortam yavaştan geriliyor, tansiyon yükseliyor. Cenaze tabut içinde önümüzde,biz bu muhabbeti yapıyoruz.)
- (Ahmet Abi ) Eee şimdi Hoca ben ölsem sen benim de 40 'mı beklemeyecen o zaman ? Valla benim almanyadaki, burdaki oğlanlar geldiğinde burda olay çıkar sen böyle dersen...
- Ahmet abi benim Allah'tan başka kimseden korkum olmaz. Ben inancıma aykırı hiç bi şeyi yapmam,değil senin oğlanlar tüm dünya karşıma dikilse bana inancıma aykırı bi şey yaptıramaz.
O esnada hemen aşağı mahallede görev yapan kendisini hiç sevmediğim ve cenazeye cemaatiyle birlikte gelmiş olan H. Hoca mevzuya girdi
- Şimdi ben bi saniye araya gireyim. Elbette Ömer Hocam doğru söylüyor. Dinimizde böyle bir uygulama yok. Fakat yapılmasında bir sakınca var mı ? Ona bakmak lazım. Ben bunda bir sakınca görmüyor bilakis fayda görüyorum.
- Bi dakika H. hocam. Allah'ın dini, hükümleri bellidir ve ortadadır. Ne ben otoriteyim bu konuda ne de siz. Siz sakınca görmüyorsunuz diye bu konuda uygundur mu diyeceğiz. Şayet bu yapılan güzel bir iş olaydı Peygamberimiz yapardı değil mi ?
H. hoca biraz eveledi geveledi, cevapta veremedi ben böyle söyleyince.
- Bak Ahmet abi madem H. hocamız bu yapılanı güzel buluyormuş, siz kendisine parayı verin, o okusun ve beklesin 40 gün. Sorun çözülmüş olur.
Ben böyle dediğimde H. Hocanın zoruna gider ve cevap verir diye bekledim ama nafile. Meğerse ben gelene kadar o bölgede bu 40 bekleme işini yapan, paraları cebe indiren H. hocaymış.
Mesele bu şekilde halloldu ve Cenaze camiye doğru taşınmaya başladı. Dönüş yolunda H. Hocayla biraz daha tartıştık. Yaptığının yanlış olduğunu, bu insanlardan fazla kendisine kötülük yaptığını, Ahirette bunların hesabını veremeyeceğini falan söylesemde nafile. Baktım boşa kürek çekiyorum daha fazla uğraşmadım.
Cenazeyi defnettikten sonra hem cenze yakınlarını, hem Ahmet abiyi bir kenara çektim mezarlıkta. Vicdanen tekrar uyarma gereği hissettim.
- Bakın orada ufak çapta da olsa bir tartışma yaşadık. Anlıyorum bugün cenazeniz var ve acınız var. Elbette ölen kimse için yapılacak bi şeyler varsa yapalım istiyorsunuz fakat bu ne size, ne bana dinde olmayan şeyleri yapma ruhsatı verir. Biz allah'ın razı olacağı şeyleri yapmakla yükümlüyüz. PArayı kim sevmez ? Herkes sever değil mi ? Bende severim parayı. Şayet ben orada siz bana bu teklifi yapınca tabi tabi beklerim ne demek deyip o parayı rahatlıkla sizden alabilirdim. Hatta inancıma aykırı olduğu için benim okuyup, okumadığımı bile bilemezdiniz, oudum deyip yine alabilirdim o parayı. Bunlar benim için daha kolay olurdu. Fakat ben zor olanı seçtim ve size karşı çıktım. Hoşunuza gitmeyecek şeyler söyledim, bana kızacağınızı bile bile. Şimdi durun ve düşünün bakalım. Sizi kolayca kandırmak ve kendimi zor duruma düşürmemek gibi bir seçenek varken ben niçin kendimi zor durumda bıraktım onca milletin içinde ?Sadece düşünün bunu.
- Hoca bak ben senin dediklerin yanlıştır demiyorum. Bana haklı gibi de geliyon amma biz ne yapalım. burada yıllardır bu adet yerleşmiş, yapılıyor. Yapılmayınca vatandaş eksik oldu diyor. Herkes yaptı biz yapmadık diyor. Etraftan bak anasına-babasına hayrı yok bi Kuran okutmadılar arkasından derler diye şey ediyoz biz.
- İyide bizim için insanların ne dediği mi önemli yoksa Allah'ın mı ? Herneyse ben sizleri uyardım bu konuda. Gerisi için takdir sizin...
Evet böyle bir hatıram olmuştu ilk cenazemde. Fakat bu yaşanılanların sonunda o köydeki Cahil dediğimiz insanların dahi Diyanette görevli, Marmara İlahiyatı bitirmiş H. Hocadan daha bilinçli olduğunu görmüş oldum. Herkes herşeyin farkındaydı fakat Allah'ın dini geleneklere, örf ve adetlere, mahalle baskısına kurban ediliyordu...

Share:

0 yorum:

Yorum Gönder