27 Mart 2016 Pazar

Kuranı bir kenara bırak diyen Müftü !


Nooldu ? Şaşırdınız mı mübarekler ? Evet bu sözler bir Müftüye ait. Bir İlçe Müftüsüne.Blogu açtığım zamanlarda ilk yazılarımda böyle bir olaydan bahsetmiş ve ileride yazacağımı belirtmiştim. O zaman bu zaman işte.
Bulunduğum yerde göreve başladığım zaman sosyal medyadan,sağdan soldan duyduğum kadarıyla sıkı bir Ehl-i sünnet Müslümanı, Anti Kemalist cesur bir adam, ateşli bir islam müdafii idim. Belkide imamlığa başlamasam aynı kafa yapısıyla sürü içerisinde güdülen bir koyun olmaya devam edecektim kimbilir ?Belkide yaşantım boyunca sorgulayan ve araştıran bir insan olduğum için gerçeklerin bi süre sonra yine farkına varacaktım bilemiyorum. 33 yaşıma kadar neredeyse herşeyi sorgulayan ben, inancımı hiç sorgulamamış ve çoğunluğun dinine uymayı tercih etmiştim.  Ne zamanki imamlığa başladım artık eskis gib davranamaz ve hareket edemezdim. zira toplumun önüne çıkıyor, insanlara din anlatıyordum. Bugün imamların büyük bi çoğunluğu bu şekilde düşünmesede ben anlattıklarımın bir vebali olduğunun ve bu anlattıklarımdan mutlak surette hesaba çekileceğimden haberdardım. Bu bilinçle hareket ettiğim için daha önceden yapmadığım şeyleri yapmaya başladım imamlık sürecimde. Cemaatim fazla değildi (halen öyle) Fakat bir kişi bile olsa nihayetinde ben insanalara din anlatıyorum blinciyle yapacağım vaazla ilgili uzunca bir hazırlık yapıyordum.Önceden olsa benimsediğim birkaç kişiyi dinler anlatır geçerdim sohbet arasında eşe dosta. İşte bu süreçte istisnasız herkese kulak vermeye çalıştım. Namazı analtacaksam namazla ilgili kim ne söylemiş herkese kulak vermeye başladım. Oruç,zekat vs. Tüm bunları dinlerken yapmaya çalıştığım şuydu : "Kuranla yeni tanışmıştım ve bu Dinin tek kaynağı Kuran olmalıydı. Çünkü bizi yaratan Allah, bize Din'i var eden Allah, bize bu dinin nasıl yaşanılacağını kitabında anlatan allah idi. Peygamber bu kitabı tebliğ etmiş, bu kitapla amel etmiş bu kitapla ahlaklanmıştı. O'nun ahlakı Kuran idi." Öyleyse benim cemaatime anlatacağım din bu Kitaptan olmalıydı, bu kitaba uymalıydı.Çıkış noktam bu kitap olmalıydı.


Bu süreçte çok fazla şey yaşadım. anlattıklarım elbette cemaat tarafından kabul görmedi. Çünkü Kuranda yazanla, bugüne kadar insanalra anlatılan din arasında derin bir uçurum vardı.Dahası bu süreçte benden işittiğine 3-5 daha katıp başka mahalle ve köylere ulaştıran, oradaki imamlara durumu anlatan da bir kitle vardı. Bizim hoca şöyle dedi, bizim hoca böyle dedi. Yüzüme karşı kimse pek bi şey söylemesede gerek cemaatin, gerekse çevremde görev yapan imamların bakışlarından bana dair hissiyatlarını anlamam zor olmuyordu. Sapıktım, Mezhepsizdim, Şia'ydım, Şafii yahut Hanbeliydim, ne dediğini bilmeyen,dinden haberi olmayan kandırılmış bir cahildim, sözüne itibar edilmemesi gereken bir fasıktım. Özünde karşımdaki kitle benim ne olduğum yahut ne olmadığım konusunda kesin bir kanaata sahip değildi. Herkes aklına gelen ilk etiketi vurup geçiyordu.Fakat en çok SAPIKtım, özellikle SAPIKtım. Bu konuda hepsi ortak akıl (sızlıkta) noktasında birleşmişlerdi :)
Genel itibariyle benimsediğim tebliğ metodumda her ayrıntıyı dikkate alarak hareket etmeye çalıştım. Çünkü karşımda 40-50 yıl boyunca gelenek diniyle yetişmiş, büyümüş, Kurana yabancı bir topluluk vardı.Kemikleşmiş bir inanç (inançsızlık) sisteminin karşısında mücadele vermek zordur. Bu sebeple genel itibariyle ayetler üzerinden sohbetimi yapıyor çok fazla yoruma girmiyor kendimden yorum katmamaya özen gösteriyordum. Ramazan ayı münasebetiyle ve gelen tek tük sorulardan yola çıkarak Oruç bahsini bir kaç kez ayetler üzerinden anlattım. Sadece ayeti okudum ve üzerine basa basa tekrar ettim ayetin anlamını. Kura açısından bakınca mesele oldukça basitti. Allah İman eden her kuluna Oruç ibadetini emretmiş ve yolculuk,hastalık mazeretlerine ruhsat verip tutmayabilirler demiş fakat tutmalarının daha iyi olacağını beyan etmişti. Bir Mümin için kısa,öz ve etkili bir anlatımdı bu.
Bu sohbetleri sonraki 2 ramazan ayında yine aynen tekrar ettim. Bu süreçte göreve başladığım dönemdeki müftümüz değişmiş yeni bir müftü gelmişti. Ve sonradan Müftüyle yaşadığım münakaşa sonrasında farkettiğim kadarıyla önceki müftüye de hakkımda pekçok şikayet gitmişti ama o benimle bu konu hakkında konuşmamıştı bile. Belki müsamaha göstermişti belki söylediklerimin doğruluğuna inanıyordu bilemiyorum.
Yeni Müftüyle ilgili birkaç kelam ettikten sonra asıl meseleye geçeceğim. Çalıştığımız bir önceki Müftü, onurlu,vakarlı,ne siyasilere ne başka kimseye karşı taviz vermeyen bir duruşa sahipti. Görevinin adamıydı,görevinde dikkatli,tavizsiz fakat kimseye yalakalık etmeyen,makam-mevki hırsı olmayan bir adamdı. Onun bir Büyükşehire İlçe Müftüsü olarak tayin edilmesinden sonra yerine gelen ve halen bulunduğum ilçede müftülük yapan zatı muhterem ise tam bir düzen adamı çıktı. Makam ve mevki için her türlü şaklabanlığı yapabilecek meziyet ve kabiliyette birisi. İmamları ezdikçe ezen, siyasi iktidara takla atan, cemaat haksız bile olsa cemaatin taraftarlığını yapan vs. vs. günümüzde bu tarz çok sayıda müftü var imamlık yapanlar bilirler. Dini konularda ise yeterli bir bilgiye dahi sahip olmadığı bu bölgede imamlarca sıklıkla dile getirilen ayrı bir mesele fakat ben böyle düşünmüyorum. Gelenek dinine sıkı sıkıya bağlı, tarikatçı bir kafa yapısında olduğunu ben biliyorum eylem ve söylemlerinden. Gelenek dinine cahil değil en azından.VElhasıl o güne kadar yaşanan süreci,olayın geçtiği bölgenin inanç yapısını ve müftünün bakış açısını ortaya koyduktan sonra bir öğle vakti kayıtlı olmayan bir numaradan gelen çağrıyla başlayan o diyaloğu anlatmaya geçiyorum.
Telefonu açtığımda karşımda Müftünün Şoförü vardı ve hocam müftü bey sizinle görüşecek bi dakika bekleyin.Kısa bir beklemenin ardından Müftü bey selam vererek,soluk soluğa ve sinirli olduğunu hissettirir, hesap sorar bir edayla söze girdi.
- Hocaefendi nasılsın bakalım,nasıl gidiyor?
- Şükür hocam iyiyiz sizler nasılsınız ?
- Ben pek iyi değilim hocam fazla uzatmadan konuya geçecem. Duyduğuma göre sen o bölgede yerli yersiz fetvalar veriyor, ahkam kesiyormuşsun hocam. Senin görevin, misyonun nedir hocam ? Sana bu yetkiyi kim veriyor Hocam ? Bak hocam haddimizi bilelim hocam, ne konuştuğumuza dikkat edelim hocam !
(Tabi ben araya girmek için mücadele ediyorum ama adam açtı ağzını yumdu gözünü dinlemiyor. Ben olayın ne odluğunun dahi farkında değilim.Ben bi kaç kez araya girmeye çalışında.. )
- Bi dakka hocam. Saygılı ol,önce dinlemeyi bi öğren hocam. Sen cemaatine de böylemi davranıyorsun ? Büyüklerimize bi saygılı olalım hocam !
- Hocam sagısızlktan değil,şimdi siz birsürü şey söylediniz fakat konudan bahsetmediniz o sebeple girdim araya, ne demişim,ne fetvası vermişim bunları söylüyorsunuz ?
- Haaa güzel hocam bak farkına varabildin meselenin. Ne mi demişsin Hocam ? Hayızlı kadın oruç tutar demişsin, hayızl kadın namaz kılar demişsin ! Daha ne diyeceksin hocam allah aşkına ?
Burada bir ziyarette bayan vatandaş bunları söyledi, beynimden vurulmuşa döndüm, bizim hocalarımızdan böyle bir söz söyleyecek kimse çıkmaz dedim. Hatta yanımda bir bayan kuran kursu öğreticisi vardı. Bizde böyle sapık hocalarda mı varmış ? (Aaaaa diyerek şaşırmış bu bayan hoca ! güya.. Bu bayana ayrıca değineceğim ) dedi. Biz şok olduk hocam bu ne kepazeliktir böyle ?Sen demedin değil mi hocam böyle bi şey ? Ben ihtimal vermiyorum buna. (Güya aklınca baskı kuruyor)
- Hocam yine böldü demezseniz konuşabilirmiyim bende ?
- Estağfirullah hocam konuşun tabi ne demek sizin gibi büyük alimler varken bizim gibi müftüye laf mı düşer ? Konuş hocam sen konuş biz dinleriz ! ( Öylesine karaktersiz biridir ki her lafı aşağılama ve hakaret üzerinedir buradaki gibi )
- Şimdi ilk olarak ben bu söylediğinizi nerede söylemişim, nerede anlatmışım hocam ?
-Sanane hocam nerede söylediğin ? Çokmu önemli bu ? Dedin mi demedin mi ?
- Hayızlı kadın oruç tutar dedim hocam doğrudur fakat namaz kılar demedim. (O zaman öyle inanıyordum fakat şimdi hayızlı kadının namazda kılabileceğini ve bunun önünde bir engel olmadığına inanıyorum,fakat gerçek buydu o günkü inancım gereği hayızlı kadın namaz kılar dememiştim. açıkça iftira edilmişti. Zaten nerede söylemişim diye sormamın asıl sebebide bu iftirayı atanı deşifre etmek ve yüzleşmekti )
- Sen hangi hakla böyle birşey söylersin hocam ? Ne demek hayızlı kadın oruç tutar. bu konuda Cumhur ulemanın, mezhep imamlarının ictihadı var Hocam. Senin ilmin nedir ki böyle cüretkar fetva veriyorsun ?Kimin görüşü hocam bu ? Kimin görüşünü anlatıyorsun sen orada ?
- Hocam bakınız ben burada Allahın ayetini insanalra okudum, ayeti kerimeye yorum dahi katmadan konuyu anlatmaya çalıştım. Fetva vermedim, İctihad yapmadım. zira ayet gayet açık olarak anlatıyor kimin oruç tutup, kimin tutmayabileceğini...
- Hocam laf salatası yapma bana kimin görüşü bu, kimlerin görüşü var bu hususta bana onu söyle hele ! ( Kuran deyince bu dediğime inanmıyor çünkü kafa yapısı bu , illa bi grupla, bi kişiyle yaftalayacak ve sapık ilan edecek. Ben Bayındırın görüşü diyeceğim, islamoğlu,taslaman,israfil Balcı,okuyan vs. kimi söylersem söyleyeyim sapık diye etiket vuracak. Bu sebeple özellikle isim istiyor. Zannedyor ki kendileri gibi teslimiyetçi bir akılla onlar öyle dedi bizde onların müridiyiz onlar ne derse o mantığıyla ahreket ediyoruz.Halbuki Ayet gayet açık ve net ifade ediyor durumu. İsterse kimse kabul etmesin, kimse söylemesin neyi değiştirir fakat gelde anlat işte)
-  Hocam illa isim istiyorsunuz ben bu hususu birinin görüşü olarak aktarmadım, mesele isimse tarih sürecinde elbet bu görüşü savunanlar olmuştur, bulunur fakat ben ayeti okuduğumu ve anlattığımı söylüyorum size.
- Yaaa öylemi hocam ! Neymiş o ayet okuyun da bizi aydınlatın bizde istifade edelim engin bilginizden ! ( Bu kafa yapısı özü itibariyle Atalar dinine mensup, ezberci,taklitçi zihniyetin temel çıkış noktasıdır. Bunca alim bilemedi sen mi bildin, kimse keşfemedi sen mi keşfettin diye söze başlayıp tüm hakaret ve aşağılamaları yapar, alay ederler akıllarınca )
- Hocam siz benden daha iyi bilirsiniz estağfirullah.
- Yok hocam biz ne bilirz sizin yanınızda, alimde sizsiniz, müftüde sizsiniz ! ( İşin özü şunu demeye çalışıyor : Sen götü boklu bi köy imamısın hödük ne bilirsin sen bizler varken.)
- Peki Hocam ben insanlara oruçala ilgili Bakara Suresindeki şu ayetleri okudum ve anlattım. Şayet ben bu ayetleri yanlış anlamış ve anlatmışsam lütfen düzeltin hatamı bende düzelteyim yaptığım bu hatayı (dedim ve ilgili ayeti okudum)
"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
Bakara Suresi 183-184"
buraya aktarırken Diyanet İşleri mealini olduğu gibi aktardım. Bu ayeti Müftü Efendiye okuduktan sonra :
- Hocam okuduğum ayet bu. Bu ayette oruç ibadetinin geçmiş milletlere ve bizlere de farz kılındığı fakat hasta yahut yolcu olanın tutmayabileceğini belirtiyor. Fakat ayetin sonunda bu durumda olanlarında tutmalarının daha hayırlı olacağını ifade ediyor. Benim söylediğim ve anlattığım budur.( Dikkat ederseniz ayet en cahil insanı bile anlayabileceği kadar açık ve yorum yapmaya bile ihtiyaç duymuyor. Gelenek dininde hayızlı kadının oruç tutması büyük günahtır, haramdır diyenlere tokat gibi yanıt veriyor ve diyor ki tutmayabilirler. bir izin var ayette, ruhsat var. tutmasınlar demiyor, yasaklamıyor, engel koymuyor. dahası hasta olsa,yolcu olsa dahi tutabilirse tutsun daha hayırlı olur diyor.İşte Allahın haram kılmadığını haram kılan, yasaklamadığını yasak sayan hastalıklı, inkarcı, iğrenç kafanın ifşası)
İşte filmin koptuğu yer tam burası oldu. Müftü Efendi ayet karşısında ne yapacağını şaşırdı. Bilemiyorum belkide bu ayet ona ilk defa o anda indi ki böylesine şaşırdı ve dedi ki :
- Hocam Kuranı bi kenara bırak sen bana kimin fikrini savunuyorsan açık açık onu söyle !
İşte Müftünün ifşa olduğu an bu andı. Daha bi şey söylemeye lüzum yoktu. Zaten söyleyeceğimi söylemiştim. Kısa süre daha aşağılamaya ve hakarete devam etti ve bu konuyu konuşacaz hocam senle ! diye tehdit edip telefonu kapattı. (Konuşacazdan kasıt bunun hesabını ben sana sorarım anlamı taşıyordu )
Telefonu kapattık fakat benim kafamda pek çok soru işareti vardı. Bana doğru düzgün bilgi dahi vermemişti. Kimin bu iftirayı attığını, beni kimin fişlediğini öğrenmemi istemiyordu. Sadece bana yakın bir köyün ismini verdi burada söylemişsin dedi. Fakat o köyde benm ne sohbetim, ne vaazım ne de tek bir kişiyle muhabbetim dahi olmamıştı. Oradan sadece arabamla geçmiştim o güne kadar. Bir bayanın bu şikayeti yaptığını söylemişti. Fakat konuşmanın şekil ve gidişatından anladığım bu bana ykaın bi çevrede görev yapan işgüzar imamlardan birinin işiydi. Sonradan yaşadığım bazı şeylerde bu inancımı doğruladı tam emin değilim ama bunu yapan büyük ihtimalle benim yakinen tanıdığım bir imamdı. Benim için çok önemli değil imin söylediği fakat zoruma giden söylemediğim şeyleri de söylemişim gibi aktarması ve iftira etmesiydi.
O gün ve gece boyunca bu konu sürekli zihnimi meşgul etti ve ertesi gün kararımı verdim. Doğruca müftülüğe gidip bizzat yüzyüze bu konuyu konuşacaktım. Ve düşündüğümü yapıp ertesi günü öğleden sonr soluğu müftülükte aldım. Yaklaşık yarım saat beklemeden sonra Müftünün odasına girdim. Beni sima olarak tanımıyordu. Kendimi tanıtınca ayağa kalktı ve hoşgeldin Hocam buyur şöyle otur dedi. ( Beni gayet güzel karşılaması beni çok şaşırttı. Çünkü önceki gün beni bi kaşık suda boğacak kadar sinirliydi ve kapatırken telefonu üstü kapalı tehdit etmişti. Ben herşeyi göze alarak gitmiştim nihayetinde oraya. )
- Hayırdır Hocam niye geldin ?
- Dünkü mesle yarım kalmıştı onu konuşmak için geldim hocam
- Hayır hocam o meseleyi hallettik uzatmanın manası yok, dikkat edersin bundan sonra.
- Hayır hocam kapatmadık. Ben söylediğim sözün arkasında durdum fakat söylemediğim bir sözle bana iftira edildi. Ben buraya bu iftirayı atanla beni yüzleştirmeniz için geldim. Hakkımı helal etmiyorum bu şahıs kimse.
Lafı eveledi geveledi, topu taca attı ve bu meseleyi geçiştirdi. Beni anladığını,konuşmadan sonra düşünüp bana hak verdiğini, beni soruşturduğunu ve bulunduğum yerde gayet güzel çalışmalar yaptığımı, aktif biri olduğumu fakat toplumun bu konulara yabancı olduğunu ve kafalarının karışmasının onları dinsizliğe kadar götürebileceğini anlattı.Tevhidi ve Allahı tanıtmamız anlatmamız gerektiğini söyledi. Lokum ikram etti. Sanki dün telefonda aslanlar gibi kükreyen karşımdaki bu kişi değildi.
Her neyse bu mesele benim açımdan kapanmamıştı ve kapanmayacak. Rabbim bunun hesabını elbet soracak. Bir Müftünün Kuranı bir kenara bırak demesi şu an benim için çok ilginç geliyor. Çünkü Diyanetin kurum olarak Kuranla mesafeli bir ilişkisi var. Kuran yetmez diyorlar ve hutbelerinde bu konu işleniyor. Kuranı yetersiz gören bir kurumun Müftüsünden de başka şey beklenemezdi zaten.









Share:

0 yorum:

Yorum Gönder