Abdülaziz Bayındır kimdir ? Neyin nesi kimin fesidir ? Sapık mıdır değil midir ?
Blogumdaki ilk yazılarımda genel itibariyle kendi hayat sürecimden bahsettim. Gelenekçi bir din anlaıyşından Kuran İslamına uzanan süreçte yaşadıklarımı anlattım. Tabi uzunca bir süreci birkaç yazı ile özetlemek neredeyse imkansız bu nedenle farklı kategorilerde bu süreci farklı açılardan ele alacağım. Bu yazımla birlikte oluşturacağım kategori ise genel itibariyle takip ettiğim ve kendisinden istifade ettiğim kişiler hakkında düşündüklerimi yazacağım.
İlk olarak şunu belirtmek isterim ki kimsenin müntesibi, müridi ve fanatiği asla değilim. Elimden geldiğince Kuran odaklı konuşan, yazan kim varsa takip etmeye gayret ediyorum. İnsanın hata yapmaya yatkın olduğunu bilen biri olarak kimseye sonuna kadar kefil olmamam gerektiğinide bilecek düzeydeyim.
Gelelim konuğum Bayındıra...
Daha öncede belirttiğim gibi benim hayatımda çığır açan ve o güne dek hiç sorgulamadığım dinimi, inancımı ve dahası inandığım ne varsa hepsini sorgulamaya başlamamın kırılma noktası Abdülaziz Bayındır'ın Mehdi, Mesih ve Deccal hakkında yayınladığı videodur. Bu sebeple kendisine karşı ayrı bir sevgim ve muhabbetim vardır. Onu sevmemin bir diğer sebebi Babama aşırı derecede benzemesidir. Hem tip olarak hem konuşma tarzı, ani sinirlenişi olarak babamla aşırı derecede benzeşir. Kendisiyle aynı yollardan geçiyor olmamda ona olan sevgimde etkindir. Kendisi toplamda 21 yıl diyanet İşleri Başkanlığında görev yapmıştır. (Bu kokuşmuşluğa, bu çirkinliğe o kadar nasıl sabretti halen anlayamıyorum ben 4. yılıma girmek üzereyken çıldırma noktasına geldim.) Kuranı anlama ve anlatma usulü açısından çok iyi diyemeyeceğim kendisine fakat Şirk konusunu anlama ve anlatma noktasında gerçekten alanında en uzman kişi bile diyebilirim. Kuranı anlama noktasındaki eleştirim hadisler konusundaki bağnazlığından kaynaklanmakta. Zira Bayındır Kuranda bahsi geçen Hikmet kavramının ancak sahih hadis ile ortaya çıkabileceğini savunmaktaki bu hususta kendisine katılmam mümkün değil. Çöplüğün içerisinde hikmet aramakla kendisini harap edeceğine o hikmeti yine Kuranın içinde arasa bence çok daha fazla mesafe katedebilecek.
Yasin Suresinin 2. ayetinde geçen "Vel Gur'anil Hakim" ifadesinde de gördüğümüz üzere Hikmetlerle dolu bir Kurandan bahseder Rabbimiz. Hikmeti Kuranda aramak varken, kainatın her bir zerresinde aramak varken; Allah'a ve Peygamberimize her türlü iftiranın ve çamurun atıldığı rivayetler içinde hikmet aramak ne kadar mantıklı ?
Bir diğer mesele var ki bu konu üzerinden üzerine çok fazla gidildi ve yıpratıldı. "Allah gaybı bilmez" meselesinden bahsediyorum elbette. Bu benim bayındır hakkındaki düşüncem değil elbette. Yaptığı bir telefon görüşmesinin kayda alınması ve sonrasında eğip bükerek kamuoyunda böyle bir algı yaratılmasıyla etiket yapıştırıldı Bayındır hocaya.
"Allah gaybı bilmez dedi !"
"Allah geleceği bilemez dedi !"
Sapık, Kafir, Zındık, Mürted vs.
Esasen bu da yazmayı düşündüğüm ayrı bir başlığın konusu. "İslamcı Medya Yavşaklığı"
Ne acıdır ki ; bir Müslümana yakışmayan tarzda ne kadar haber varsa İslamcı Medya diye tabir ettiğimiz güya İslamın ve Müslümanın sesi olarak lanse edilen tv,gazete,dergi ve internet haber sitelerinden duyuyoruz. 2 hafta evvel Diyanetin hutbesini eleştirip inancıma saygı duymadıkları için bu cumaya gitmeyi düşünmüyorum diyen İsrafil Balcı'nın sözlerini çarpıtıp "Cumaya gitme okeye git" şeklinde sunan bu şerefsizlerin yaptığı gibi. Buraya tıklayarak bu pis zihniyeti bizzat müşahade edebilirsin.
Tıpkı bu örnekte olduğu gibi Abdülaziz Bayındırda malesef bir medya linciyle karşı karşıya kaldı. Bu hususta gerek uzun gerek kısa pek çok açıklama yaptı fakat; cahil, okumayı ve dinlemeyi sevmeyen kısa yoldan önüne geleni etiketleyip, yaftalayan br halk kitlesi olunca bu toplumda kendini ifade etmesi, esasen söylemek istediği şeyi aktarabilmesi imkansız hale geldi. Ben bu konuda da kendisine sonuna kadar katılıyorum fakat cidden bu hususta çok mühim tespitleri olduğuna inanıyorum.
Bu konuya ne gereği vardı diyenlerde oluyor halbuki İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu çıkmazın, sefaletin ve rezaletin temelinde bu konunun net anlaşılmaması yatıyor. Kesinlikle konuşulması ve tartışılması dahası sürekli gündemde tutulması gereken bir mesele kendini ve haddini bilmez bağnazların, Tarikatçı şarlatanların, Müşriklerin yoğun baskısıyla bir süre daha rafa kaldırıldı gibi görünüyor.
Bayındırla ilgili olarak belkide en çok beğendiğim konuya geldik şimdi. Kendisindeki cesarete ciddi manada hayranlık duyuyorum. Doğru bildiğini yılmadan savunan, gerek kamuoyunun gerekse iktidarı elinde tutanların baskılarına pabuç bırakmadan tebliğine devam eden yapısı hayran olunmayacak gibi değil. Şahsen günümüz ve geçmiş güç karşısında eğilip bükülen nice omurgazı, kaypak ve güç yalakası ile dolu. Kendisine yapılan tüm baskılara ve oluşturulan kamuoyu algısına rağmen Ramazan ayında Diyanetin insanlara orucu fazladan tutturup, Sabah namazını vakti gelmeden kıldırtmasına karşı var gücüyle mücadele etmesi takdire şayan bir durumdur. Bu hususta Bayındırın son derece haklı olduğuna inanıyorum aynı zamanda Diyanetin bu bağnazlıktan geri adım atacağını da düşünmüyorum.
Son olarak henüz beyniniz bir tarikat/Cemaat tarafından kemirilmediyse ve düşünmek için beyninizi kullanacak kadar iradeniz varsa mutlak surette Abdülaziz Bayındırı dinlemenizi, takip etmenizi öneriyorum. Kendisinden öğreneceğiniz illaki bi şeyler olacaktır. Bazen yaptığı farklı tespitlerle size ufuk açacaktır.Herkesle her hususta aynı görüşte olmak zorunda değilsiniz. Elbette katıldığınız yahut katılmadığınız yerler olacaktır fakat Kuran merkezli bir İslam anlayışına olan herkese özellikle kulak vermek bizim için bir görevdir.
29 Şubat 2016 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder